Sorduğum adreslerde kimse oturmuyor Ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman Herşey bir yalan gibi yandığı zaman Yalnız olduğunu anlıyor insan Anladım ve geçtim Yaralı bir ceylanın kalbinden
Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bur millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.
Benim üç hazinem vardır, onları gözbebeğim gibi saklarım. Birincisi sevgidir, ikincisi kanaatkarlıktır, üçüncüsü tevazudur. Yalnız aza kanaat eden insan cömerttir. Mütevazı olan da insanları iyi yönetir.
Cevapsız Sorular sosyofobik bir rahatsızlıktır yalnızlık kronik bir acı.. sesimin ulaşamadığı yerlerden kendime bakar gibi yalnızım. yetim çocukların lokanta camekanında dönen tavuklara daldığı gibi doğuştan sağır
Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.
Canımın Ötesi Annem Güne kattığım ilk nefeste, yokluğun var annem... Zamanla küllenir demişti herkes sensizliğin acısı için. Yalanmış annem. Gecenin koyu yalnızlığı gibi düşlerimde, günün ilk
Sade sevda sevdim seni, tıpkı sade bir kahve gibi, Kavurdun benliğimi, oysa ben bilmek istedim, Sadece beni sevdiğini, öyle bir kıyıdayım ki, Uçsuz bucaksız, artık hiçbir şeyi bilmek istemiyorum, Bekliyorum, Yalnızca üçü beş geçe bu limandan gidiyorum.
Bu vadilerden, bu saraylardan, bu kulübelerden; gözümde büyüsünü kaybetmiş olan bu boş şeylerden bana ne? Göller, kayalar, ormanlar; o kadar çok sevdiğiniz yalnız köşeler!.. Hayatınızdan bir tek insan eksilir ve bunların hepsi bomboş kalır!
Ormanda kıvılcım çıkarmaya teşebüs edenler, yalnızca bir tutam aydınlık için övülebilirler. Aslında onlardan geriye kalan, kalın bir toz bulutu ve kendilerinin de karıştığı etten ve kemikten siyah kül yığınıdır.
Sessiz ve mükemmel gece. Ve biri eksik. Biri her zaman eksik. Biri, geldiğinde bile eksik. Öyle eksildik ki yaşarken, bize dokunan herkesi eksiltiyoruz.Yalnızlığımızla çoğalıp kalabalığımızla eksiliyoruz ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız; ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz.
Umutsuzluğa düşmek bir devrimciye yasaktır. Cellat elinde işkencede ölüme bir soluk kalmışken bile... Yalnız yasak değil ayıptır da... Çünkü devrimcinin kendisi, insanlığın yarını ve umududur. Bu bir kural, bir ilkedir... Bu, namussuzluğun, alçaklığın egemen olmadığı, soylu, güzel ve onurlu bir dünya, bu temel ilke üzerinde kurulur...
İçinde yaşadığımız cehennem, şehirlerimizin cehennemine karşılık geliyor.Şehirlerimiz zihniyetlerimizin ölçüsü, ölüm istenci yaşama coşkusuna öncülük ediyor ve hangisinin bize esin kaynağı olduğunu ayırt edemiyoruz. Tekrarlanıp duran işlere koşturuyor ve doruklara yükselmekle övünüyoruz. Ölçüsüzlüğün elinde esiriz ve düşünüp taşınmadan sürekli binalar inşa ediyoruz. Dünya bir süre sonra yalnızca bir şantiye olacak.
Eğer bir adam marşla uyum içinde yürüyebiliyorsa, o değersiz bir yaratıktır. kendisine yalnızca bir omurilik yeterli olabileceği halde her nasılsa yanlışlıkla bir beyni olmuştur onun. Uygarlığın bu kara lekesi en kısa sürede yok edilmelidir. Emirle gelen kahramanlıktan, bilinçli ve bilinçsiz şiddetten, aptalca yurtseverlikten, tüm bunlardan nefret ediyorum. Ben savaşı ve o soğuk silahları öylesine tiksindirici ve aşağılayıcı buluyorum ki böyle iğrenç bir eyleme katılmaktansa kendimi yok ederim daha iyi...benim anlayışıma göre sıradan bir cinayet, savaşta adam öldürmekten daha kötü değildir.
Dünyaya uyanık gözle bakan kişi, yaşamın çürüyüp giden bir tohum olduğunu, gözler kuşkusuz... Yalnızca özgür bir ruh, üstünde mutsuzluktan başka bir şey bitmeyen çayırlardan vazgeçip, sonsuzluğun kokusunu içine doldurmayı bilir.
Yerinmeler, acınmalar, pişmanlıklar, arkadan bakınca geçmişin sevinçleridir. Geriye bakmayı sevmem ve geçmişimi uzaklarda bırakırım, tıpkı bir kuşun uçmak için gölgesini terk etmesi gibi. Her sevinç bizi bekler hep; fakat her zaman yatağı boş bulmak, yalnız olmak ve kendisine bir dul gibi gelinmesini ister. Her sevinç, günden güne bozulan çölün kudret helvasına benzer. Platon'un anlattığı, hiçbir tasın içinde alıkonulamayan Ameles kaynağının suyunu andırır. Her an, getirdiği her şeyi alıp götürür.
Isteklerimizi sınırlamalıyız, arzularımızı dizginlemeli, öfkemizi bastırmalı, bireyin sahip olmaya değecek şeylerden yalnızca sınırlı bir paya erişebileceği gerçeğini akıldan çıkarmamalıyız.
Üstün, nadir bulunan zekaya sahip insanlar yalnızca yararlı olan bir işe girmeye zorlandıklarında en güzel resimlerle süslenip sonra da mutfak kabı olarak kullanılan değerli bir vazoya benzer.
Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihai olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz, tıpkı sonunda patlayacağından emin olsak da, olabildiğince uzun ve büyük bir sabun köpüğü üflememiz gibi.
En büyük bilgelik şu andan zevk almayı hayatın en büyük amacı kılmaktır, çünkü tek gerçek budur, başka her şey düşünce oyunudur. Ama bunun en büyük budalalığımız oldugunu da söyleyebiliz, çünkü yalnızca kısa bir süre için var olan ve bir rüya gibi kaybolan içinde bulunduğumuz bu an asla ciddi bir çabaya değmez.
Bir insanın kendine ait olan, onu yalnızlığa giderken eşlik eden ve kimsenin ona verip ve kimsenin ondan alamayacağı ŞEY: Bu, sahip olduğu her şeyden veya onun başkasının gözünde ne olduğundan çok daha esaslıdır.
Insanın somut olarak yaşadığı hayatın yanı sıra her zaman soyut olarak ikinci bir hayat yaşaması dikkate değer ve önemlidir... sakince enine boyuna düşünme alanında, önceden onu tamamen ele geçiren ve yoğun bir şekilde etkileyen şeyler soğuk, renksiz ve uzak görünür: o yalnızca bir seyirci ve gözlemcidir.
Karşımızdakinin yalnızca kendi budalalığımız, kusurumuz ve kötülüğümüz olduğunu akıldan çıkarmayarak her insan budalalığına, kusuruna ve kötülüğüne hoşgörülü bir şekilde yaklaşmalıyız.
Birey haklarını ihlal etmek demek, onu kendi yargısının aksi yönde davranmaya zorlamak veya onun değerlerini kamulaştırmak demektir. Esas olarak bunu yapmanın yalnız bir yolu vardır: Fiziksel zor kullanımı. İnsan haklarının iki olası ihlalcisi vardır; suçlular ve siyasi yönetim.
Sınırlı ya da genel, başarılı ya da başarısız olsun,her grev hareketi,işçilerle kurtuluşa giden yolu açacaktır. Bu uğurda boykot ve sabotaj meşrudur. Yalnız şiddet hareketleri, insanlara karşı değil, mülke karşı yönetilmelidir.
Bir gece habersiz bize gel Merdivenler gıcırdamasın Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın Sabahlara kadar oturup konuşalım... Kimse duymasın Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız Dokunarak uçalım. İnsanlardan buz gibi soğudum, İşte yalnız sen varsın Öyle halsizim ki hiç sorma Anlarsın.
Depresyonun ve yalnızlığın çağında, sabırsızlığın da, uyumsuzluğun da, dertleri yenmenin de, hayata direnmenin de, hep beraber gülebilmenin de yagâne reçetesi iletişimdir. Hapı yutmadan, konuşun.
Nasıl ki delik bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde, yalnızca bir miktar ömrünü uzatmış olursanız; delik bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da, asla eskisi gibi olmayacaktır.
Yalnızlık insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder.