Ülkü; ilk önce, insanların gönüllerinde, gönüllerin derinliklerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamleler sırasında da ülkülü millet, kahramanların ardından gönül isteği ile koşar. Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür, önce manen sonra maddetten ilerler, olgunlaşır, erginleşir.
Kişinin hayal gücüyle, düşlerinin gerçekleşmesi arasındaki mesafe, yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir.Neşeli yüreklerle birlikte neşeli şarkılar söyleyen kederli bir kalp ne kadar yücedir.
Sorun beni yitirmeden; çünkü andolsun Allah'a, Kur'an'da hiç bir âyet yoktur ki niçin ve kimin hakkında indi, nerede indi, düzlükte mi, dağlıkta mı, hepsini de en iyi bilenim ben. Gerçekten de rabbim bana, anlayan bir akıl, söyleyen bir dil ihsan etmiştir.
Sabır, hedefe ulaşmanın anahtarıdır; direnişin sonu zaferdir. Her isteğin gerçekleşmesinin bir vakti vardır; kader, o vakti harekete geçirir vücuda getirir.
Gökten inen öyle bir ekmek var ki, ondan yiyen ölmeyecek.Gökten inmiş olan diri ekmek ben'im. Bu ekmekten yiyen sonsuza dek yaşayacak. Dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir.Bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir.Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda.Yaşayan Baba beni gönderdiği ve ben Baba'nın aracılığıyla yaşadığım gibi, bedenimi yiyen de benim aracılığımla yaşayacak.İşte gökten inmiş olan ekmek budur. Atalarınızın yedikleri man gibi değildir. Atalarınız öldüler. Oysa bu ekmeği yiyen sonsuza dek yaşar.
Bizler sırlarla dolu bir evrende bir rüyanın rüyasını görmekteyiz. Gerçekte bildiğimiz hiçbir şey yoktur. Bildiğimizi sandığımız şey sadece olaylardır. O olaylar ki, bilmediğimiz bir objeyle asla bilemeyeceğimiz bir süjenin birbirlerine olan ilgisinden doğmuştur.
Şüphesiz bizim bildiğimiz şekliyle dünya görünüştür, ama sadece yanılsama değildir, çünkü bu görünüşün biçimleri evrensel ve zorunludur. Yapısı bizimkiler gibi olan bütün zihinler için geçerlidir. Sadece bir bireyin zihninin uyduruk hayalleri değildir; oysa yanılsâma olmak için böyle olması gerekir. Onun için bu görünüş dünyasının bize göre gerçeklik olduğunu söyleyebiliriz. ama gerçekliği kendinde olduğu şekliyle bilmenin bizim için mümkün olduğunu sanıyorsak, kendimizi aldatıyoruz demektir. Dolayısıyla bilgi deney dünyasındâ kalmalıdır . Bunun önüne geçilemez. Dünyanın kendi iç geçekliğine nüfuz edemez. Zihinlerimizin yapısından dolayı o gerçeklik ebediyen bilgimiz dışında kalacaktır.
Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan Ruhundadır o.İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini fark ettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh'un durulduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu fark ettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki 'gerçek barış' dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletlerarasında barış olabilir.
Kadını sevmek demek yasamdan nefret etmek demektir! ... Insan güzel bir tenin altındaki çirkinliği görmemek için gözlerini kör etmeden bir kadını sevemez. Aşık insan kendi gözlerini çıkarmalı, gerçeklerden feragat etmelidir. Benim için böyle bir gerçekdışı yaşam, yaşarken ölmek demektir!
Dünyaya nasıl göründüğümü bilmiyorum ; ama ben kendimi, henüz keşfedilmemiş gerçeklerle dolu bir okyanusun kıyısında oynayan, düzgün bir çakıl taşı ya da güzel bir deniz kabuğu bulduğunda sevinen bir çocuk gibi görüyorum.
Yarım yüzyıldır olup bitenden anlaşılan şu ki Türk siyasetinde yön tayin edici gibi görünen yaklaşımları benimseyenler gerçekte yön saptırıcı bir güce mahsus gizli niyetin kurbanı olmuşlardır. Bağlanmanın kıymetini bilmeyenler Sosyalizmle, İslâmcılıkla, Türkçülükle gemlendikleri hissiyle hareket ederek onlara çözüldükleri, koptukları taktirde dünyalığa kavuşabileceklerini vadeden beynelmilel iktidarın sultası altına girmişlerdir.
Anadolu'nun asilleri bu toprakların vatanlaştırılmasında öncü rolü oynayan kimlerse hep onlar olmuştur. Anadolu'nun vatanlaştırılması ile İslâmlaştırılması yüzyıllar boyunca at başı giden iki eğilim olmuştur. Bu bakımdan İstiklâl Harbi ve Cumhuriyetin İlânı istisna değildir. Söz konusu eğilimlerin yan yana ve birbirlerine güç aktaran, birbirlerinden güç devşiren unsurlar oluşu hem istiklâl harbinde ve hem de Cumhuriyetin ilânında gerçekleşmiştir. Biz Türkler topraklarımıza mahsus asaleti bu iki eğilimin kesiştiği noktalarda belirginleşen davranışlarda arıyoruz. Beklediğimiz kesişme beklediğimiz asilleri getiriyor. Nerede vatanlaştırma ve İslâmlaştırma birbirinden uzak düşüyorsa orada asaletin kaybolduğunu gözlüyoruz. Bir insanın asaletini kaybetmesi de bu iki eğilimi birbirinden kopardığı, bu eğilimleri çıkar kapısı haline getirmesiyle gerçekleşiyor.
Daima doğruyu söylerim. Ama doğrunun tamamını değil. Çünkü doğrunun tamamını kimse söyleyemez. Her şeyi söylemek imkânsızdır. Yeterince kelime yoktur. Doğruyu, gerçek olana yaklaştıran da bu imkânsızlıktır.
Ne estetik ne cinsel bir inancımız var ama hala bunlara sahip olmayı öğreniyoruz ve gerçek bir felaket olmayacak çünkü sanal felaket koşullarında yaşıyoruz. Hızla çoğalan aşırı şişen ama doğuramayan bir dünyanın bulantısı bu.
Gerçek demokrasi var olabilmesi için, o kadar insanın toplayacak bir yerin olması gerekirdi.Milyonlarca insanı da bir yerde toplayamıyorsanız.Temsili demokrasi ile yetinin.
Daimi barışın tesis edilmesi tamamen ülkelerin anlaşmasına bağlıdır. Daimi barışın tesisi tüm ülkeler için yarar sağlar. Barış için uluslararası bir federasyon oluşturulduğunda bu kurum uzun süre yürürlükte kalabilir ve barışı gerçekleştirebilir.
İnsanın dramı sanki başka türlüsü de olabilirmiş gibi görünmesine rağmen yaşamın tadına varamaması yaşamın keyfini gereği gibi çıkaramamasıdır. Karmaşık çelişkili düşünceler ve duygular arasında korkular ve kaygılar içinde bocalayan ne istediğini ne istemediği tam olarak bilemeden tatsız bir yaşamı sürükleyip duran insanın bu durumu gerçekten acıklı... ya da şöyle söyleyelim: insan kendi kendinden habersiz koşar adım ölümüne yol alıyor.
Dünya o kadar büyük ve zengin ki, yaşam da öylesine çeşitli ki insan her zaman bunlardan şiir çıkarma fırsatını bulabilir. Ama her şiirin bir durumdan doğması gerekir, yani şiirin maddesi gerçek olmalıdır. Hiçbir şey üzerine dayanmayan bir şiirin iyi olacağını sanmıyorum.
Sadece sevin, bu gerçekten herşeyin başı. Sadece mutlu olup istendiğini anlayacaktır. Yatılı okula ya da başka bir yere göndermeyeceğim onu. O her zaman bizimle olacak. Julian'ın çocukluğundan bahsederken.
Ciddiye alınmamak politikamızın bir parçası çünkü karşı taraf kim olursa olsun, tüm görülür hallerinde mizahı kaldıramıyorlar. Biz ise komiğiz, gerçekten, onlar ise Laurel ve Hardy. Biz John ve Yoko'yuz ve Martin Luther King, Keneddy ve Gandhi gibi ciddi insanlardan daha şansımız var çünkü onların hepsi vuruldu.
Katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor ve en sonunda insanlar yaşamın gerçek koşullarıyla ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyor. Modern burjuva toplumu, böylesine kudretli üretim ve mübadele araçlarının bir araya getirmiş olan bu toplum, yer altı güçlerini kontrol edemez bir büyücüye benziyor.
Şairlerini gerçekten seven, onlara gerçekten saygı duyan bir toplumun, hele bu toplumu idare eden, bu toplumda etkisi bulunduğu bilinen güçlerin ödevi, şairlerinin kusurlarına bakmamaktır.
Sitemizin sevgi sözleri bölümü için söz göndermek ister misiniz? ~ WWW.LOVE.GEN.TR ~
İnsanlar arasında iyilikten başka hiçbir üstünlük kabul etmem. Karakterin olmadığı yerde, ne büyük sanatçı, ne de büyük mücadele adamı vardır. Orada var olan, zamanın yok ettiği, içleri boş yaratıklardır. Bütün mesele, büyük görünmek değil, gerçekten büyük olmaktır.
İnsanlar arasında iyilikten başka hiçbir üstünlük kabul etmem. Karakterin olmadığı yerde, ne büyük sanatçı, ne de büyük mücadele adamı vardır. Orada var olan, zamanın yok ettiği, içleri boş yaratıklardır. Bütün mesele, büyük görünmek değil, gerçekten büyük olmaktır.
Güzellik denen şeyin gülümsemede saklı olduğuna inanıyorum. Eğer gülümseme bir yüzü güzelleştiriyorsa ,o yüz gerçekten güzeldir.Gülümsemesi görünüşüne bir şey katmıyorsa, o yüz herhangi bir yüzdür..!
İnsanoğlunun değeri bir kesirle ifade edilecek olursa; payı gerçek kişiliğini gösterir, paydası da kendisini ne zannettigini, payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür.
Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir.
Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir.
Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak, siz sürdüreceksiniz ve behemehal muvaffak olacaksınız.
Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Ama, eğer uyumuyor da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarfetseniz, nafiledir.
Çok defa kötülüklerle karşılaşırsın. Unutmaman gereken şey karşılaştığın her olayın aslında daha önceden de gerçekleştiğidir. Hep aynı şey, hangi zamanın tarihinden söz etsek aynı şeylerle karşılaşırız. Yeni olan hiçbir şey yok. Her şey kendini tekrarlıyor ve şimdiki zaman çabucak geçiveriyor.
İnsanın mutluluğu; insana özgü olanı gerçekleştirmektir. İnsana özgü olansa: benzerlerine karşı hoşgörülü olmak, duyumların devinimlerini önemsememek, insana layık olan düşünceleri ayırt edebilmek, evrensel doğayı ve onun yasasına uygun biçimde oluşan her şeyi hayranlıkla seyretmektir.
Eğer gerçekten sahip olduğumuz biricik şey içinde bulunduğumuz an ise ve sahip olmadığımız bir şeyi yitirmemiz de mümkün olmadığına göre, birisinin elimizden alabileceği tek şey yaşadığımız andır.