Erkek hanımına, hanım da beyine sevgiyle baktıklarında, Cenab-ı Hak ta onlara rahmetle bakar. Şayet erkek, hanımının ellerini ellerine alırsa, her ikisinin de, günahları parmaklarının arasından dökülür gider.
Fuhuş yeryüzünde yaygınlaşınca yer sarsıntıları (depremler) olur. İdareciler halka zulüm ve haksızlık yaptıklarında yağmurlar kesilir (Kuraklık ve kıtlık başlar). İslam toplumunda yaşayan gayr-ı müslimlere verilen sözler (taahhütler) yerine getirilmediğinde de düşman, Müslümanlara galip gelir.
Atatürk gibi eşsiz bir kahramanı istihlaf etmiştim (halef olmuştum). Benim için en büyük tehlike onun gölgesi altında erimek ve ezilmek idi. Devlet icraatının bütün sorumluluğu bana ait olmalıydı. Bunun için de kudretim neyse benim damgamı taşıyacak bir dönemin başladığının belli olması gerekiyordu. Paralara resim nakşedilmesi tarihten gelen bir devlet kudreti ve hakimiyeti geleneği idi. Parada pulda yapılanların başka türlü manalandırılması bir istismardır. Ve vebali yapanlara aittir. Bizim ona vefa ve sadakatimiz tarihin imtihanından geçmiştir.
Kimseye ağzının payının verilemediği bir ülkede yaşıyoruz. Uzun yıllar boyunca, en azından son kırk yıldır "yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor" düşüncesi zihnimizi meşgul etti. Bir gün ev sahibinin hırsızı ağzının payını vereceğini ümid ediyorduk. Sosyal değişimin hakkaniyet konusunda bir duyarlık geliştireceği bize mantıklı görünüyordu. Diliyor ve özlüyorduk ki Türk toplumunun meşruiyet alanı inkâr edilemeyecek derecede açıklıkla benimsenebilecek. Fakat böyle olmadı. Son birkaç yılda Türkiye'yi evi sayanların kimler olduğu ve bu evin ahalisinin kimlerden teşekkül ettiği soruları eskisinden daha muğlak hale geldi. Kimse kimseye ağzının payını veremedi.
Yegâne hakikatin değişme olduğu fikrinden kalkarak hareket edenler günümüzün iri kıyım Türklerinin yaptığı gibi paçasını dünya sisteminin döndürdüğü çarklara kaptırıyor ve hayatını birkaç milyar doların sınırları içine fütûrsuzca tıkıştırabiliyor. Bir sonraki aşamada kendimizi iri kıyım Türklerin gâvur parasıyla kaça gittiklerinin ve ufak tefek Türkleri kaça pazarladıklarının keşfine hasretmek mecburiyeti altında hissediyoruz.
İnsanlar bilgisizlikleri sebebiyle cezaya müstahaktır. Bilgisizlik ancak istikamette gösterilen sebat sebebiyle bağışlanabilir. Nereye gideceğini bilmeyeni bağışlamanın mümkünü yoktur.Kimi ki gideceği yerin neresi olduğunu gayet sarih bir şekilde bilmektedir ve lakin oraya hangi yoldan, hangi vasıtayla ve ne vakit gideceği hakkında malumat noksanlığı çekmektedir, işte onun sergilediği yetersizlik bağışlanabilir ve cezası ertelenebilir. Hatta bir insanın yola çıkma niyeti tereddüde mahal vermeyecek kesinlikte ise onun nasıl, neyle, ne zaman gideceğini bilmemesi tedbirli olduğunun yani yolculuğu en az zararla nihayete erdirme iradesinin göstergesi gibi yorumlanabilir.
Bir ülkenin özgür bir ülke olup olmadığını değerlendirmek için en iyi test azınlıkların sahip olduğu hakların güvence altına alınıp alınmadığına bakmaktır.
Demokrasiyi kontrol edecek en etkili ve en iyi yöntemlerden birisi federasyondur. Federal sistem egemen devletlerin belirli ve tanımlanmış haklarının dışındaki yetkileri sınırlar ve dağıtır.
Asırlarca eğitimin bir devlet hizmeti olduğu keşfedilemedi ve devlet eğitim işlerine karışmadı. Fakat ne zaman ki modern absolutizm (mutlakçılık) ortaya çıktı, o zaman devlet her şey üzerinde hak iddia etmeye başladı. Ticaret, sanayi, edebiyat, din ve diğer bir çok hizmetin devletin görevi olduğu deklare edildi. Bu hizmetler devlete havale edildi ve devlet tarafından kontrol edilmeye başlandı.
İnsanlar hakkında konuşulanlara inanıp onlar hakkında karar verme. Başkasını övmeyenlere, yerenlere, kimseden hoşnut olmayanlara bakın; bunlar kimsenin beğenmediği insanlardır.
Her şeye başkaldırıyorum. Başka insanların kendilerini üzerimde yetke saymalarına, başkaları tarafından eğitilmeye, başkalarının bildiklerini bana kabul ettirmeye çalışmalarına başkaldırıyorum. Kendim bulmadıkça hiçbir şeyi doğru kabul etmiyorum. Başkalarının benden farklı düşünmesine karşı değilim, ama onların bana düşüncelerini, yaşamla ilgili görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışmalarına katlanamıyorum. Daha küçük bir çocukken de başkaldırıyordum. Dinliyor, izliyor, ama bir yandan da sözlerin yanılsamasının ardındaki hakikati arıyordum.
Hepimiz bir şeyden korkarız; korku soyutlanmış halde var olamaz, hep bir şeyle ilintilidir. Kendi korkularınızı biliyor musunuz? İşinizi kaybetmekten, yeterince yiyecek veya paraya sahip olamamaktan, komşularınızın veya toplumun hakkınızda ne düşündüğünden ya da başarılı birisi olamamaktan, toplumdaki yerinizi kaybetmekten, küçümsenmekten veya alay konusu olmaktan duyulan korku; acı ve hastalık, h...ükmedilme, sevginin ne olduğunu asla bilememe, sevilmeme, eşinizi veya çocuklarınızı kaybetme, ölüm, ölüme benzer bir dünyada yaşama, can sıkıntısı, başkalarının zihinlerindeki imgenize layık olamama, inancınızı yitirme korkusu; bütün bunlar ve sayısız başka korkular...Siz kendi korkularınızı biliyor musunuz? Peki bunlarla ilgili genelde ne yapıyorsunuz? Onlardan kaçıyorsunuz, değil mi ya da üstlerini örtmek için fikirler ve imgeler icat ediyorsunuz? Ama korkulardan kaçmak onları büyütmekten başka bir işe yaramaz.
Hakikat uzakta değil, yakında; hakikat her yaprağın altında, her gülüşte, her göz yaşında, kişinin sözcüklerinde, duygularında, düşüncelerinde. Ama öylesine gizlenmiş ki, onu görmek için örtüsünü kaldırmak zorundayız. Örtüyü kaldırmak sahte olanı keşfetmektir; sahte olanı tanıdığınız an o ortadan kalkar, hakikat açığa çıkar.
Başkalarına kendimizden söz etmek gayet doğaldır; başkalarının kendileri hakkında söylediği şeyleri, onların kast ettiği biçimde anlamaksa bir kültür meselesidir.
Büyük bir olasılıkla bir kaçık tarafından haklanırım." 1960'da nasıl öleceği konusunda sorulduğunda bu cevabı verdi ve korkutucu bir şekilde bu tahmini doğru çıktı.
Dünyadaki bütün insanlar, biri dışında aynı fikirde ve o tek kişi karşı fikirde olsa, o tek kişinin iktidarı ele geçirip tüm insanları susturma hakkı ne kadar yoksa, tüm insanların o tek kişiyi susturma hakkı da aynı derecede yoktur.
Bilge insan hiç bir kurala bağlı kalmamalı,dünya ediminden uzak durmalıdır,yönetimle ilgilenmemeli ve ölümden sonraki süreç hakkında da kendisini özgür hissetmelidir.
yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. o da hırsızlıktır. onun dışındaki bütün günahlar hırsızlığın çeşitlemesidir. bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. yalan söylediğinde , birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın.
İnsanlar servet ve rütbeyi arzular, ama bunlar doğru bir biçimde elde edilmemişse kalıcı olmazlar. İnsanlar yoksulluk ve düşkünlükten hoşlanmazlar, ama doğru davranmazlarsa bundan kurtulamazlar. Eğer örnek insanlar insancıllıktan uzaklaşırlarsa bu nitelemeye nasıl hak kazanırlar? İdeal insanlar hiçbir zaman insancıllıktan sapmazlar; aceleleri olduğu zaman da, kargaşa içinde bulundukları zamanda ona bağlı kalırlar.
Şöhret için; hayatımda başıma gelen en kötü şey bu; heyecanla üstünüze atlayan orospuymuşsunuz gibi sizinle konuşan insanlardan daha kötü bir şey olamaz.Gerçekten içimi sızlatıyorlar, çoğu hakikaten tam bir kaçık gibi davranıyor.
Acele karar vermeyin. o zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir, karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.
Her insan mutlu olamaz. Çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları, hak ettiğinden daha büyük umutlarla bekler hayatına girenleri. Ve asla göremez yanı başındakileri.
Anladım ki insanlar kendilerini düşünerek yaşıyor gibi görünsede hakikatte onları yaşatan tek şey sevgidir. Kim severse, Allah'a yaklaşır;Çünkü o sevgiyi yaratandır...
Eğer kendiniz hakkında konuşursanız, erkek sıkıcı olduğunuzu düşünecektir. Eğer başkaları hakkında konuşursanız dedikoducu olduğunuzu düşünecektir. Eğer kendisi hakkında konuşursanız, dünyanın en zeki ve hoş sohbet kadını olduğunuzu düşünecektir.
Bazen bazı şeyleri söylemeye hakkım var diyorum, ama söylersem karşımdakine haksızlık olacak, susuyorum. Yine bazen söyleyeceklerimi karşımdakinin duyma ve bilme hakkının var olduğunu görüyorum, ama bu kez bakıyorum benim söylemeye hakkim yok, yine susuyorum. Ancak gördüm ki olgun ruhlar, sözcükler olmadan da duyuyorlar, anlıyorlar, konuşuyorlar ve paylaşıyorlar.
İnsan, Allah'a yürekten ihtiyaç hissetmeli, acz u fakrıyla Allah'a yönelmeli ki, Cenâb-ı Hak da ona icabet etsin. Cenâb-ı Allah, Zâtına karşı müstağni davrananlara teveccühte bulunmaz.
En güzel sevgi sözleri için sevgi sözleri sayfamıza davetlisiniz! ~ WWW.LOVE.GEN.TR ~
Doğrular yalanlarla temsil edilemez. Onun için ne kadar yüce hakikatleri temsil ettiğimizin ve davranışlarımızın da ne ölçüde müstakim olduğunun farkında olmalıyız.
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.
Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir.
Türk milleti dindar olmalıdır yani, bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum... Din şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.
Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım.
Bir müslüman olarak yeryüzünden ALLAHın huzurunda secde etmeyen tek fert kalmayıncaya kadar İslamın hakim kılınması yolunda kendimi görevli hissediyorum.