Her işte; aşkta, dinde, siyasette ya da iş dünyasında, uzun süredir varlığı garanti görülen şeylerin sonuna arada bir de olsa bir soru işareti bırakmak sağlıklı bir düşüncedir.
İnsanların öteki hayvanlardan farklı yanı, yaşamak ve çoğalmak arzularının dışında, sınırsız arzulara yönelmiş olmasıdır. İnsanoğlunun sınır taşımayan isteklerinin en önemlisi iktidar ve şandır.
Kendi refahımızı, herkesin refahının güvence altına alınmasının dışında bir yolla güvence altına alamayız. Kendinizin mutlu olmasını diliyorsanız, başkalarının da mutlu olmasına rıza göstermek zorundasınız.
Kadının bütün düşüncesi güzelliği üstünedir, erkeğinki ise güzelliğin peşinden koşmak üzerine. hep bu ikili nedenden ötürü birbirlerini neden anlayamadıklarını hayatlarının sonuna kadar sorup dururlar.
Erkek şöyle düşünür: İsterse başkasını sevsin, yeterki sevişmesin. Kadın şöyle düşünür: İsterse başkasıyla sevişsin, yeterki sevmesin. Çünkü kadına göre vücudun merkezi yürek, erkeğe göre etek.
Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti. Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı. Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor. İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.
Her şeye aynı açıdan bakarsan, hep aynı şeyleri düşünürsün. Hep aynı şeyleri düşünürsen, hep aynı şeyleri yaparsın, Hep aynı şeyleri yaparsan, hep aynı sonuçları elde edersin. Hep aynı sonuçları elde edersen, Hep ya mutlu ya da hep mutsuz olursun.
Fark ettim ki, cümleler kıskanç metresler, kelimelerin her biri gizli kaçamaklarmış, küçük küçük ihanetlermiş. Her cümleyi kurarken, onunla kırabileceğiniz bir kalbi, bir sevdiğinizi düşünerek yazamıyormuşsunuz. O yüzden yazmaya başlamadan önce sevdiklerinizi öldürmeniz gerekiyormuş.
Uysal sevgilim, ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim Elimde uçuk mavi bir kalem, cebimde iki paket sigara Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz. Her şey seni bekliyor, her şey gelmeni içeri girmeni senin elinin değmesini gözünün dokunmasını ve her şey tekrarlıyor seni nice sevdiğimi.
Tabular tabular! Her adımda şuura dur emrini veren bir jandarma neferi. Her kapının arkasında, elinde bıçak, bekleyen bir harem ağası. Düşünme! Düşüneni iftiranın ve sefaletin lağımında boğduktan sonra ellerimizi yıkayıp, efendim bizde filozof yetişmiyor diye ah u vahlar.
Aydın olmak için önce insan olmak lâzım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer . Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan; 'uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatın bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs...
Polemik zekaların savaşıymış. Zekalar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı, polemik. Eski bir inancı yok etmek isteyen yeni bir düşüncenin savaşı. Ve her mübariz kendi cephesinde muzaffer.
İngiliz hodgamdır.Bir millet değil de bir yığın.Yığın düşünmez, mâruz kalır. Nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre. Ateşi yükselince arslanlaşır, nöbet geçirince her mukaddesi unutuverir.
Düşünceye câzip ve parlak bir biçim vermek küçültür düşünceyi. Büyük yazar içinden gelen sesi olduğu gibi haykırandır. Kelimeleri kullanırken avamın hoşuna gidip gitmeyeceğini düşünmez.
Sevemedim pazar günlerini. Ya okulu düşündüm. Ya da babamın şehir dışı kamyon şoförlüğünü. Hiçbir şey sevdiremedi pazarları bana. Bilsem bir pazar günü geleceksin. Islatacaksın dudaklarımı. Sevmez miydim canım pazarları. Tam özür dileyecektim bütün pazarlardan. Gittin. Eski pazarları bile özlettin.
Yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı kaldırımlar. Ve yine yan yana yürümeyelim diye dar kafalıydı insanlar. Ve sırf dardı diye kafalar, düşünmeyi bırakıp sevmeyi denedik, Sarılmak yakar bizi" deyip aşkı hep, uzaktan sevdik.
Mezarlıktayken seksen yaşıma kadar yaşamaya karar verdim. Düşün, seksen yaşındasın ve on sekizlik bir kızla seks yapıyorsun. Ölüm oyununda mızıklamanın en iyi yolu.
Ben bir Charles Bukowski modası olduğunun farkında değilim. Yalnız yaşayan biriyim, kalabalıktan hoşlanmam; bu tür tuzaklara düşmeyecek kadar yaşlı, kuşkucu ve çakalım. Bu iki haftada yaptığım üçüncü söyleşi, ama ben buna modadan ziyade matematiksel bir tuhaflık olarak bakıyorum. Umarım hiçbir zaman moda olmam. Moda olmak lanetlenmek demektir. Bende ya da yaptığım işte bir tuhaflık var demektir. Sanıyorum 46 yaşında, 11 yıl boyunca sessizce çalıştıktan sonra böyle bir şeyden endişe etmeme gerek yok. Tanrılar benimledir umarım. Benimle olduklarını düşünüyorum.
Bitkin bir halde fabrikadan veya depodan eve dönüşte, yemek, uyumak ve tekrar sefil işe dönmek dışında pek bir işe yaramazdı sanki gece. Fakat o yırtık perdeli aşınmış kilimli, tuvaleti ve küveti koridorun sonunda bulunan, havasında benden önce gelmiş bütün kaybetmişlerin hissedildiği bir eski odada beni bekliyor olurdu daktilo.
Karayolunda seyreden arabaların ışıklarını görebiliyorum. Sonu gelmeyen bir ışık akışı. Bu kadar insan. Ne yaparlar? Ne düşünürler? Hepimiz öleceğiz, hepimiz, ne sirk! Bunu bilmek birbirimizi daha çok sevmemiz için yeterli bir neden olmalı, ama değil. Son derece önemsiz şeyler bizi dehşete sürükleyip dümdüz ediyor, yutuyor.
Kendimize işkence etmek için kullanmak isteyeceğimiz bir şey hep bulunur sanırım. Hipodromda başkalarının hislerini paylaşırsın; o ümitsiz karanlığı, pes edip vazgeçmenin kolaylığını. Bahisçilerin dünyası gerçek dünyanın makul ölçülere indirgenmiş şeklidir; hayatın ölümle sürtüşmesi ve kaybetmesidir. Sonuçta kimse kazanmaz. Geciktirmektir tek isteğimiz, o göz kamaştırıcı ışıktan gözlerimizi bir an için kaçırmak. Allah kahretsin, amaçsızlık üzerine düşünürken sigaramın yanık ucu parmağıma çarptı. Bu da beni uyandırıp Sartre havasından çıkardı. Mizah gerek bize, kahkaha gerek. Eskiden daha çok gülerdim, herşeyi daha çok yapardım. Yazmak hariç. Artık yazıyorum, yazıyorum ve yazıyorum.
Ömrünüzdeki sayılı günlerden bir tekini yaşanmamış sayalım. kaderinizin akışı kim bilir ne kadar farklı olurdu? bu satırları okurken bir an durun, yaşamanızı saran o uzun zinciri düşünün. ister demirden olsun, ister altından, ister dikenden olsun. o sayılı günlerden birini yaşamayıp da ilk halkası meydana gelmeseydi, bu zincir belki de hiç örülmezdi.
Hayatın bize çizdiği yol, özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik. Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı. Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi. Hızımızı artırdık, ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Edindiğimiz bilgiler bizi çıkarcı yaptı, zekamızı da katı ve acımasız. Çok düşünüyoruz, ama az hissediyoruz. Makineleşmeden çok insanlığa, zekadan çok iyilik ve anlayışa gereksinmemiz var. İnsancıl değerlerimizi koruyamazsak hayat korkunç olur, hep yitiririz. Siz insanlar güçlüsünüz. Makineleri yapacak güç sizdedir. Bu hayatı olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirecek olan yine sizlersiniz. Öyleyse, insanlık ve demokrasi adına bu gücü kullanalım ve milliyetçilik hastalığına karşı birleştirelim. Din, dil, ulus ayrımcılığı olmayan yeni bir dünya yaratalım.
Din Hakkında Düşünceler Doga Da Tasarlanarak Degil, Yaşamdaki Olaylar Sonucunda Ortaya Çıkan Endişeden, İnsan Aklındaki Sürekli Ümitten Ve Korkudan Dogdu.
Bizi ilgilendirmeyen şeylerden yoruluyoruz ya da ilgilenmeyi bilmediğimiz şeylerden yorulmaktayız; işimizin arasında nefes almayı bilmemekten yoruluyoruz, bilinçlenmemizi engelleyen sıkıcı mekaniklikten yoruluyoruz. Hepsinden sonra, insan için olan zamanın dışında ve yorgunluğumuza değmeyen şeylerin dışında yorulmamaktır.
Işığını yak. Bir gülümseme yak. Başlangıçta o sana zor gelse bile, yeni bir şey öğrenmek için veya şimdiye kadar anlamadığın bir şey için ilgi yak. Seni çevreleyenleri dinleme kapasitesi yak. Senin çevrende olan şeyleri dikkatli bir şekilde görme kapasiteni yak, beklemediğin harikalar bulacaksın. Gelecek gün için ve hatta bugün için umut yak. Yaptığın şeylere neşe ile bak ve tatmin olmak için onu iyi yap. Diğerlerinin yaptıkları veya yapmadıkları için acı çekme; kendi işine yoğunlaş ve başlangıçta inandığın gibi diğerlerinin o kadar kötü yapmadığını göreceksin. Başarmak için maceraya fırla: Düşünce olarak bile yenilgiye yol açma. Basit olsa bile kaderinin önemini algıla, çünkü o zaman kendi hayatını değiştirebilirsin ve hatta yer aldığın tarihi bile. Çünkü o zaman gecede (zor zamanlarda galip gelmeye) yenmeye başlamış olacaksın.
(Son mahkeme savunmasında)Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.
Biz stratejik olarak düşüncemizi hiçbir zaman saklamayız.Hangi şartlar altında olursak olalım,bunu açıkça söyleriz.Düşüncelerimizi mezara kadar götürürüz.Nasıl burada namluların ve dipçiklerin gölgesi altında konuşuyorsak,düşüncemizi herzaman açıkça ifade ederiz.Tarih evvelce bunu yapanları nasıl temize çıkarmışsa bizide temize çıkartacaktır,bunada inanıyoruz.
Delinin ruhunda ne varsa yüzünde yazılıdır, ağzı da bunu gizlemeden söyler; oysaki bilgenin, yine Euripides'e göre iki dili vardır: Biri hakikati söylemek için, öteki de yeri gelince hakikatin kılığını değiştirmek ya da onu gizlemek için. Bilgede akı kara, karayı da ak kılmak sanatı vardır. Ağzından hem soğuk hem sıcak soluk çıkar. Sözleri de çoğu zaman düşüncelerinden epey uzaktır.
Kadın hareketinin fazlasıyla romantikleştirilmeye çalışıldığını düşünüyorum. İyi ya da kötü, hareketin temsil ettiği bütün kadınlık konumları feminizmin zaferi olarak yorumlandı. Özeleştiri konusunda pek de başarılı sayılmayız.
Bir şeyin içindeysen dışını göremezsin, kalp seni göremez ancak hisseder. Bir bütünün, büyük bir oluşun parçası olduğunu bilir. Bir hücre hem tümün hem de birimin bilgisini taşır. Kendisi olma ve bütüne ait olma hissi vardır. İnsanoğlu neden bunu anlamamakta ısrar eder ?
Bir çocuk taşa takılıp düşerse neyi kaldırırsın? Çocuğu mu? Taşı mı? Düşün. Bil ki şayet taşı kaldırırsan bir başkası da sonradan düşmez, çocuk zaten kendisi öyle böyle düştüğü gibi kalkacaktır ve kalkar. Önünde duran taş bir engel midir yoksa senin yükselebilmen için bir basamak mıdır? Bunu da sorgulamayı ihmal etme.
Ne yöne gidersen git doğu, batı, kuzey ya da güney çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır.
Tebeşirle çizilmiş bir seksek oyunu kadar uçucu bir çizgisi vardır hayatın. Farkında olmadan basıyorsun çizgiye. Kızıyorlar anında Yandın! diye atılıyorsun oyun dışına.
Aşkın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur; Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde; Ya da dışındasındır, hasretinde...
Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol.Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı.Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.