Ancak en silik rolümüzü bile kavradığımız zaman, mutluluğa kavuşabileceğiz. Ancak o zaman, erinç içinde yaşayabilir, erinç içinde ölebiliriz. Çünkü, yaşama anlam veren şey, ölüme de verir.
Yaşamak çok güzel, Eğer ki ölümü ensende hissediyorsan, Ağlamak çok zamansız, Eğer ki sevdiklerin başucundaysa, Nefes almak mükemmel, Konuşabilmek harika, Adım atabilmek süper, Eğer ki hala ölmediysen.
Bakiler sevgiler adına nice dilekler vardır. Ölümü bile ayırır saymayan gönüller vardır. Mesafeler araya set çekmişse ne çıkar, dualarda birleşen gönüller vardır. Kadir Gecen mübarek olsun.
Seneler geçer gider ömürü biçer gider, ölümün şerbetini her gelen içer gider. İlkbahar güze gider gece gündüze gider, batması korkulan çöp sakınan göze gider. Ömür zevkine gider nefret de kine gider, gönül güzeli sever güzel çirkine gider.
ADIM ADIM ÖLÜM Azrail kapımı çalmış. Nefsimi esir almış. Zaman gelmişti . Ölüm yanı başımdaydı. Kalbim son kez attı. Bedenim , ruhum ölüme teslim oldu.
Umutsuzluğa düşmek bir devrimciye yasaktır. Cellat elinde işkencede ölüme bir soluk kalmışken bile... Yalnız yasak değil ayıptır da... Çünkü devrimcinin kendisi, insanlığın yarını ve umududur. Bu bir kural, bir ilkedir... Bu, namussuzluğun, alçaklığın egemen olmadığı, soylu, güzel ve onurlu bir dünya, bu temel ilke üzerinde kurulur...
Ölüm korkusunu aşmadıkça insan için özgürlük yoktur. Ama intihar ile değil. Bu korkuyu aşmak için kendini bırkmamak gerekir. Hiç burukluk duymadan, korkmadan ölebilmeli.
İçinde yaşadığımız cehennem, şehirlerimizin cehennemine karşılık geliyor.Şehirlerimiz zihniyetlerimizin ölçüsü, ölüm istenci yaşama coşkusuna öncülük ediyor ve hangisinin bize esin kaynağı olduğunu ayırt edemiyoruz. Tekrarlanıp duran işlere koşturuyor ve doruklara yükselmekle övünüyoruz. Ölçüsüzlüğün elinde esiriz ve düşünüp taşınmadan sürekli binalar inşa ediyoruz. Dünya bir süre sonra yalnızca bir şantiye olacak.