Ayrıca sanatçı olduğumu da iddia etmiyorum. Ben öldükten sonra torunlarım ansiklopedilerde Barış Manço'yu "sanatçı" diye okurlarsa, galiba sanatçı olduğum da tescil edilmiş olacak. Geleceğe ne bıraktığınız önemli.
Hayat bir tiyatro sahnesidir ve sahneye çıkmadan okumak ve öğrenmek size çok şey kazandırır en azından kendi hayatınızın başrolünü başkasına kaptırmazsınız.
Eğer gazetesiz yönetimler ile yönetimsiz gazeteler arasında seçim yapmam gerekseydi, hiç duraksamadan ikincisini seçerdim. Fakat bununla, her insanın bu gazetelere erişebilmesini ve onları okuyacak yetkinlikte olmasını kastediyorum.
Gecenin karanlık koynunda, Bu bedbaht satırlara döktüm seni, Hıçkırık ve gözyaşlarım damladı, Birer birer kirlenmiş kağıda, Yazılanlar sanamı, yoksa isyanmı bu hayata, Bilemedim diyemedim eve sana, Artık sen yoktun, Meydan okuyacağım artık sensiz zamana.
EZANDAN DAHA ÇOK SALAH Mehmetçiğe yine pusu kuruldu Yine toprağa, kırmızı nur doldu. Bir anne yüreği daha burkuldu Affeyle Ya RABBİ dokunur oldu. Ezandan çok salah okunur oldu....
En zor okul hayat okuludur. Hangi sınıfta olduğunu, bir sonraki sınavın ne zaman olduğunu asla bilemezsin. Kopya çekemezsin çünkü kimsenin sınav kağıdı seninkiyle aynı değildir.
Günü gününe kadınlar, günü gününe erdem ya da erdemsizlik, günü gününe, köpekler gibi, ama her gün sağlamca yerinde duran kendim. Böylece yaşamın yüzeyinde ilerliyordum, sözcükler içinde, hiçbir zaman gerçek içinde değil. Tam okunmamış o kitaplar, tam sevilmemiş o dostlar, tam gezilmemiş o kentler, tam sarılmamış o kadınar!
Kötü olan okuma, okumaktan bir nevi afyon hizmeti bekleyenlere aittir ki, onlar gerçek dünyadan ayrılarak kendilerini bir hayal alemine daldırırlar. Okumaksızın bir dakika geçiremezler.
Platon ve Cicero'nun bilge ve çok güzel sözlerine rastladım ama ikisinden de şöyle bir şey okumadım: Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin.
Kitaplar öldürücüdür, kitaplar insan ırkının lanetleridir, mevcut kitapların onda dokuzu saçmadır ve okunabilecek kitaplar da bu saçmalığı ispat edenleridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye`de hanımların giyim kuşamına, başörtüsüne özel yaşamlarında hiç kimse karışmıyor. Ancak, burası hiç kimsenin özel yaşam mekanı değildir. Burası, devletin en yüce kurumudur. Burada görev yapanlar, devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadırlar. (Sesini iyice yükselterek) Burası, devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz.
Evde hep aynı şeyleri yapıyorum. Tabi aynı zamanda. Hep aynı zamanda kalkıyorum, aynı zamanda yiyorum, aynı şeyleri aynı kurallarla yapıyorum, okuyorum, kahve içiyorum. Sonra senaryolara çalışıyorum, kendime yiyecek ufak bir şeyler hazırlıyorum. Ben Mediterranean diyetine iyice inanıyorum.
Tekliyor işte çağın çarkına okuyan çark Ve durdu muydu birgün bu kör, avara kasnak Bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak Sen de o dünyadansın sınıfın bil safa gel Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel...
Ha gözlerinle müezzini aramışsın boş şerefede Ha Ankara'daki madara yöneticileri! Onlar da bulmuşlar birer Amerikan mikrofonu Oturdukları yerden okuyorlar ezanlarını.
Hakiki büyük adamlar güzel ağaçlara benzer. Dallarında yuvalar kurulur, gölgesinde yorgunlar dinlenir, çiçeklerine sürünenler güzel koku alırlar, meyvesiyle açlar doyar ve yaprakları arasından dökülen güneş damlaları toprağa hayat verir. Hiç kimseye ve hiçbir şeye zararı dokunmaz.
Sevemedim pazar günlerini. Ya okulu düşündüm. Ya da babamın şehir dışı kamyon şoförlüğünü. Hiçbir şey sevdiremedi pazarları bana. Bilsem bir pazar günü geleceksin. Islatacaksın dudaklarımı. Sevmez miydim canım pazarları. Tam özür dileyecektim bütün pazarlardan. Gittin. Eski pazarları bile özlettin.
İlk şiirler şu anda bulunduğum noktadan daha lirikler. Bu şiirleri beğeniyorum ancak "Bukowski'nin ilk şiirleri çok daha iyiydi," iddiasında bulunanlara katılmıyorum. Kimileri bu iddiaları eleştiri yazılarında dile getirdiler, kimileri de dedikodu sohbetlerinde. Şimdi okuyucu kendi kararını ilk elden verebilir. Bugünkü şiirimde konuya daha doğrudan yönelip özüne iniyorum ve sonra da çıkıyorum. Önceki ve bugünkü tarzlarımın birbirinden daha üstün ya da başarısız olduğuna inanmıyorum. Farklılar, hepsi bu.
Bir keresinde adamın birinden shakespeare sevmediğimi yazmaya hakkım olmadığını anlatan uzun ve öfke dolu bir mektup almıştım. gençler bana kanıp shakespeare okuma zahmetine bile girmeyeceklerdi. böyle bir konum almaya hakkım yoktu. sayfalarca bunu söyletip durmuştu. cevaplamadım. ama burda cevaplayacağım.s..... git lan.ben tolstoy'da sevmem.
Ömrünüzdeki sayılı günlerden bir tekini yaşanmamış sayalım. kaderinizin akışı kim bilir ne kadar farklı olurdu? bu satırları okurken bir an durun, yaşamanızı saran o uzun zinciri düşünün. ister demirden olsun, ister altından, ister dikenden olsun. o sayılı günlerden birini yaşamayıp da ilk halkası meydana gelmeseydi, bu zincir belki de hiç örülmezdi.
allah'ın bile insanlar hakkındaki hükmünü ömürleri sona erdikten sonra verdiğine inanırken... biz kim oluyoruz da insanları birkaç kez görmek, iki-üç yazı okumak, birkaç dedikodu dinlemekle yargılama hakkına sahip olabiliyoruz!
Kusur bulmak için bakma birine,bulmak için bakarsan bulursun,kusuru örtmeyi marifet edin kendine işte o zaman Kusursuz olursun. Okumasını biliyorsan her insanın bir kitap olduğunu görebilirsin.
Bir kimse fıkıh bilmez, fıkhın kıymetini ve fıkıh âlimlerinin değerini bilmezse, böyle âlimlerle oturmak [kitaplarını okumak, fıkıh öğrenmek] kendisine ağır gelir.
Sitemizin sevgi sözleri bölümü için söz göndermek ister misiniz? ~ WWW.LOVE.GEN.TR ~
Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!
Yıllanmışlığın güzelliği dört şeyde kendini gösterir; yakmak için bekletilmiş odun, içmek için yıllanmış şarap, güvenmek için eski dostlar, okumak için de eski yazarlar en iyisidir.
Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, hazmettiklerimizdir. Bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, muhafaza ettiklerimizdir. Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir.
Zaman zaman patlayan, yaralayan, fışkıran, içimizden iniltiler yaşlar ve beddualar koparan sayfalar okuyorsak, bilin ki bu sayfalar sırtı duvara dayanmış, tek savunması sözcükler olan bir adam tarafından yazılmıştır.
Padokta çalışan adam için, ki işi bok süpürmektir, atların var olmadığı bir dünya olasılığından daha dehşet verici bir şey yoktur.Ona sıcak bok parçaları süpürerek yaşamanın insanca olmadığını söylemek budalalıktan başka bir şey değildir.Geçimini onunla sağlıyorsa, mutluluğu ona bağlıysa, boku bile sevmeyi öğrenir insan.
Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri,orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.
Şüphesiz ki benden sonra ümmetimden Kur'an-ı Kerim 'i okuyan bir kısım insanlar olacak. Fakat onların okuduğu boğazlarını geçmeyecek. Onlar tıpkı okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar, sonra da tekrar ona dönmeyecekler. O kimseler, insanların ve hayvanların en şerlileri kötüleridir.
Çocuklarımızın ayaklarına bile gösterdiğimiz özen ve bakımı kafalarına göstermiyoruz. Ayaklarına uygun olsun diye, pabuçlarını ısmarlama yaptırıyoruz. Acaba, kafalarına uygun okulları ne zaman yaptıracağız.