Tanrı sözcüğü benim için insanın zaaflarının bir ifadesi ve ürünü olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. İncil de yüce bir kitap ama yine de ilkel efsanelerden oluşan bir koleksiyon ve aynı zamanda oldukça çocukca.
Zaman o kadar tuhaftır ki; gençken, çocukken hiçbir önemi yoktur, sonra gün gelir kaç yazınız kaldığını sayarsınız geçmek bilmezken yine o zaman.. 35 lanet yazım kaldı.. ne garip değil mi?
Bazı çocuklar aşırı derecede huysuzluğu kaçarak dikkati üzerlerine çekmek isterken, daha çok yada daha az kurnaz kimileri aşırı derecede uslu davranarak aynı amaca varmaya çalışırlar.
Örneğin moral gücünü yitirmiş pısırık bir ortamda büyüyen çocuklarda böyle bir durumla karşılaşırız; çevrenin aşırı kötümserliği kolaylıkla çevreden çocuğa geçer.
Gerçi aşkın kralınıda yazsan, bu devirde para etmez... Eskidendi o, fakir çocuk zengin kız ayakları. İnsanların bin tane derdi var artık. Ekmek derdinde! Millet gülecek yer arıyor.
Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme! Dokunma çocuklarıma! Dokunma oğluma! Dokunma gelinime!
Cevapsız Sorular sosyofobik bir rahatsızlıktır yalnızlık kronik bir acı.. sesimin ulaşamadığı yerlerden kendime bakar gibi yalnızım. yetim çocukların lokanta camekanında dönen tavuklara daldığı gibi doğuştan sağır
Dokunsanız ağlar gibiyim. Ağlarımda çok ağlarım. Erkekler ağlamaz diyenler halt etmiş. Çocuk gibi ağlarım. Güçsüzlüğümden değil. Aslında çok derdim olmasına karşın, ben tek bi dertle meşgul gözüküyorum. Kimseye başka dertlerimle üzgün gözükmüyorum.
Birbirimize dokunmalarımız korkak kelebeklerdir Dokununca renkleri yıkılan... Çünkü küskün çocuklar inanmazlar. Ki inanmak küskün bir çocuğun en büyük kan kaybıdır. Susarım içimde bir yangın başlar. Dokunsam arta kalan sen kül
Bakın, bir sistem "slogan attı, şaka yaptı" diye çocukları mahkemelere doldurmaya başladığında artık o sistemin sonu gelmiş demektir.Bu saçmalıkların, bu manasız baskıların, bu gereksiz yasakların, bu bunaltıcı ve sıkıcı tabuların miadı doldu.
Tanrı sözcüğü benim için insanın zaaflarının bir ifadesi ve ürünü olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. incil de yüce bir kitap ama yine de ilkel efsanelerden oluşan bir koleksiyon ve aynı zamanda oldukça çocukca.
Uzay insanoğlu için çok karmaşıktır. uzayda insan kocaman bir kütüphanedeki minicik bir çocuğa benzer, çocuk ordaki kitapların yazıldığı binbir çeşit dili anlamaz, nasıl yazıldığınıda anlamaz, dikkatini çeken şey o kitapların karmaşık dizilişindeki ahenktir ve insan oğluda uzayın ahengini çözmeye çalışabilir ancak.
Bilginin karşısına küçük bir çocuk gibi oturun, önceden düşünülmüş tüm düşüncelerden vazgeçmeye hazırlıklı olun, doğanın sizi götürdüğü her yere ve tüm çukurlara girin. Yoksa asla bir şey öğrenemezsiniz.
Bazı çocuklar aşırı derecede huysuzluğu kaçarak dikkati üzerlerine çekmek isterken, daha çok yada daha az kurnaz kimileri aşırı derecede uslu davranarak aynı amaca varmaya çalışırlar.
Örneğin moral gücünü yitirmiş pısırık bir ortamda büyüyen çocuklarda böyle bir durumla karşılaşırız; çevrenin aşırı kötümserliği kolaylıkla çevreden çocuğa geçer.
Birisi hayatı boyunca büyük bir çocuk gibi kalmayıp ciddi, makul ve mantıklı bir adam olursa, dünyanın çok işe yarar ve adamakıllı bir vatandaşı olabilir ama dahi olamaz artık.
Dünyaya bakış açımızın sağlam temelleri ve derinlik veya sığlığı çocukluk yıllarında oluşur. Bu görüş daha sonra özenle düzeltilir ve mükemmel hale getirilir, ama özde değişmeden kalır.
Her şey dinin yanında: vahiy, kehanetler, hükümetin koruması, en yüksek değer ve tanınmışlık... ve hepsinden öte, doktrinlerini çocukluğun körpe çağında zihne kazıma, dolayısıyla neredeyse doğuştan gelen fikirler gibi görülmelerini sağlama şeklindeki paha biçilmez ayrıcalık.
ileriyi önceden görebilseydik, çocukların ölüme değil, hayata mahkum olan, ama henüz cezalarının ne anlama geldiğini bilmeyecek kadar bilinçsiz olan masum mahkumlar olduğunu görebilirdik. Yine de her insan ileri yaşlara... "bugün kötü ve her gün daha da kötüleşecek, ta ki en kötüsü olana kadar," denilebilecek bir hayat durumuna ulaşmak ister.
Beyin olanca gücüyle ilerlerken, cinsel sistemlerin korkunç etkinliği daha uykuda olduğu için çocukluk, hayatımız boyunca özlemle geri dönüp baktığımız masumiyet ve mutluluk dönemi, hayatın cennetidir, kayıp cennet.
Eğer güzel gözlerin olmasını istiyorsan, İnsanlara iyilikle bak. Eğer saçların güzel olsun istiyorsan, Bırak çocuklar elerini geçirsin saçlarından. İnce bir bedense isteğin, Ekmeğini açlarla bölüş. Ve güzel dudaklara sahip olmak için, Sadece güzel sözler söyle...
Uslanma hic hep deli kal Buyume sakin cocuk kal Es deli deli boyle kal Son harmaninda sevdanin Tuken toz toz savrula kal Sucustu bulmali olum Olurken de sevdali kal ...
Şu zavallı çocuklar, "Bu köpek benim" diyorlardı. "Orası güneşteki benim yerim." İşte tüm dünyayı kuşatan gasbedip sahiplenme davasının nasıl başladığının en canlı timsali.
Bir Erkeği bir çocuktan ayıran özellik bir kadın üzerinde üstünlük kurmayı bilmesidir. Bir Kadını bir çocuktan ayıran özellik ise, bir erkeği nasıl sömüreceğini bilmesidir..
Yine akşamdan kalmaydım ve sıcak dayanılır gibi değildi kırk derecelik bir hafta. Her gece içmeye devam ediyor, sabahları taş ve her şeyin olanaksızlığıyla yüzleşmek zorunda kalıyordum. Çocukların kimileri Afrika güneş kaskları ve gözlükleri giyiyorlardı; ama ben, hep aynıydım, yağmur ya da güneş, yırtık pırtık giysiler, çivileri ayaklarıma batan eski ayakkabılar. Mukavva parçaları koyuyordum ayakkabılarımın tabanlarına. Bir süre için iş görüyorlardı, ama çok geçmeden çiviler topuklarıma batmaya başlıyorlardı yine. Viski ve bira, terliyordum koltuk altlarımdan ve sırtımda bir torbayla dolanıyordum çarmıh misali; torbadan dergiler çıkarıyor, binlerce mektup dağıtıyordum güneşin altında kavrulup sendeleyerek.
Gerçek şu ki, dul bir anne tarafından yetiştirilen her erkek çocuk, evli olarak doğmuş sayılır. bilmiyorum ama bence annesi ölene dek bir erkeğin hayatındaki diğer kadınların hiçbiri metres olmaktan öteye gidemez.