Sevemedim pazar günlerini. Ya okulu düşündüm. Ya da babamın şehir dışı kamyon şoförlüğünü. Hiçbir şey sevdiremedi pazarları bana. Bilsem bir pazar günü geleceksin. Islatacaksın dudaklarımı. Sevmez miydim canım pazarları. Tam özür dileyecektim bütün pazarlardan. Gittin. Eski pazarları bile özlettin.
Büyük İskender Diyojen'i, birbiri üstüne yığılmış insan kemikleri içinden bir şey ararken görür ve ne yaptığını sorar. Diyojen, "Babanızın kemiklerini arıyorum, ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu kestiremiyorum" der.
Sende ne çok fazla şey var şimdi. O yüzden gidemiyorsun belki. Tıklım tıklımsın sen; ellerin ana baba günü. Bırak, sıkı sıkı tutmadığında seni bırakacak olan sesleri.
Bürokratik düzenlemeler, evli çiftlerin bebeklerini kurtarmak için gösterdikleri özeni evlilik dışı doğan bebekler için göstermiyordu anlaşılan. Babasız bir çocuk neticede bir piçti ve İstanbul da bir piç, sallanan bir diş gibi her an düşmeye hazırdı.
Bunlar ki, ellerinde bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Bu sokaklara tükürenlerin tükrükleri üzerine bu tozu dökeler ki yevmiye yirmişer akçe alsınlar; Maazallah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vaki olabilir. Böyle bir hal karşısında bırakmış olduğum 100 silah ehl-i erbaba verile. Bunlar ki hayvanat-ı vahşiyyenin yumurtada veya yavruda olmadığı sıralarda Balkanlara çıkıp avlanalar ki zinhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar.
Ey Allahım! Baba ve anamı ve boynumda hakkı olan herkesi en iyi mukafatınla benden taraf mükafatlandır. Ey Allah'ım benim durumumu yaratılış gayem uğrunda uğraşmak için musait kıl, senin üstlendiğin (rızık) için çalışmakla meşgul eyleme, ben senden mağfiret diliyorum, öyleyse beni azaba uğratma; ben sana yalvarıyorum, beni mahrum bırakma.
Gökten inen öyle bir ekmek var ki, ondan yiyen ölmeyecek.Gökten inmiş olan diri ekmek ben'im. Bu ekmekten yiyen sonsuza dek yaşayacak. Dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir.Bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir.Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda.Yaşayan Baba beni gönderdiği ve ben Baba'nın aracılığıyla yaşadığım gibi, bedenimi yiyen de benim aracılığımla yaşayacak.İşte gökten inmiş olan ekmek budur. Atalarınızın yedikleri man gibi değildir. Atalarınız öldüler. Oysa bu ekmeği yiyen sonsuza dek yaşar.
Nefsim kudretinin elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Ben kendisine babasından ve çocuğundan daha sevgili oluncaya kadar sizden biriniz kamil imanla iman etmiş olmaz.
2.Dünya Savaşı sonları birgün yolda ilerlerken bir kız çocuğu korumalardan sıyrılıp haykırmaya başlar: bizi ekmeksiz bıraktın! İnönü'nün verdiği cevap ilginçtir ama babasız bırakmadım.
yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. o da hırsızlıktır. onun dışındaki bütün günahlar hırsızlığın çeşitlemesidir. bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. yalan söylediğinde , birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın.
Onlara başkanlık ederken saygınlığı eksik etme ki ciddi olsunlar. Babaca ve şefkatli ol ki, sadık olsunlar. İyiyi teşvik et, acemiye öğret ki hevesli olsunlar.
Ben 14 yaşındayken babam ˜çok cahil' bir adamdı. Gözüme görünmesin isterdim. Fakat 21 yaşıma geldiğimde hayrete düştüm; bizim ihtiyar yedi yıl içinde ne çok şey öğrenmişti!
Hükümdar halkı öyle korkutmalıdır ki,sevilmese bile nefret de uyandırmasın. Halkın malına ve ırzına dokunulmazsa bu da sağlanabilir. Gerektiğinde sebepleri açıkça belirtilerek birinin kanına girilebilir. Ancak özellikle kimsenin malına dokunmamak gerekir. Çünkü insanlar babalarının kaybını unuturlar da mallarının kaybını unutamazlar.
Kendi merkezimize başkasını, ilişkide olduğumuz birini oturtuveririz. Babamız annemiz, kardeşimiz yahut sevgilimiz. Belki çocuğumuz ya da patronumuz! Herhangi birisini oraya yerleştirebiliriz. Sonra da kendimiz yerine o kişiyi değiştirmeye çalışırız. Kendimizi aramak ve bulmak arzusu derinlerde duruyorken; bizi o kişi yahut kişileri yaşamımızın amacı haline getiririz.
Bir mafya babası olarak türkçülük hareketine bu kadar hizmet edebildim.acaba sizler o soylu ûnvanlarınızla ne kadar hizmet edip ne kadar bedel ödediniz.
Eğer bana bir büyükbaba olarak zavallı bir maymunu mu, yoksa doğanın büyük bir güç ve yetenekle donattığı ama bu gücü ve yeteneğini, yalnızca birtakım eğlenceli sözleri ağırbaşlı bilimsel bir tartışma gibi sunmak amacıyla kullanan bir insanı mı yeğlersin? diye soracak olsalar, hiç duraksamadan tercihimin maymundan yana olduğunu söylerdim .( Oxford Piskoposu Samuel Wilberforse' un ""...maymunla akrabalık bağınız anne tarfından mı, yoksa baba tarafından mı?.." sorusu üzerine )
Mutluyken içi ezilen insanlar vardır, onlar babalarının her takdirinden sonra annelerinin ekşi yüzüyle ya da tam tersi annelerinin takdirinden sonra babalarının gizli tehdidiyle karşılanmışlardır, birbirine zıt şeyleri atmadan içinde tutmak zorunda olanlar bu yüzden, tek duyguyla coşamazlar.
Sevgili babacığım! duygularımı şiirle aktaramam, şair değilim; kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem, ressam değilim; düşüncelerimi hareketlerle de açıklayamam, dansçı değilim.Ama bunların hepsini müzikle yapabilirim.Ben bir müzikçiyim. (Babasının, doğum gününü kutlamak için yazdığı mektubundan. )
Tezler'de, bir bıçkı makinasının başında olduğumu düşünüyordum; baba mesleğim, hızarcılıktı ve fabrika denebilirdi, kütükleri kesip düzlemeye bayılırdım. Kolumu kaptırabilirdim, beni, yaklaştırmazlardı.